T harfi ile başlayan deyimler

DEYİMLER SÖZLÜĞÜ

 A  -  B  -   C  -  Ç  -  D  -  E  -   -    -  H   -  I   -  i  -  k -  l  m  -   -  o  - ö  -   -   r  -  s  -  ş  -  t  -  u  -  ü  -   v  -   y  -   z 


Taban tabana zıt: Birbirine her açıdan aykırı olan.


Taban tepmek: Yayan bir şekilde çok uzun gidip gelmek.


Tabana kuvvet: Bir yere yürüyerek gitmek.


Tabanları kaldırmak: Çok hızlı bir şekilde kaçmaya başlamak.


Tabanları yağlamak: Çok uzak bir yere yayan gitmek için hazırlık yapmak.


Taburcu olmak: Hastanın iyileşip hastaneden çıkması.


Tadı damağında kalmak: Olumlu bir şeyin izlerini unutamamak.


Tadı kaçmak: Bir şeyin hoşa giden özelliklerinin yok olması.


Tadı tuzu kalmamak: Bir şeyin eski zevkinin, güzelliğinin yok olması.


Tadına doyum olmamak: Bir şeyin tadını çokça beğenmek.


Tadına varmak: Bir şeydeki ince güzelliği kavramak. 


Tadına bakmak: Bir şeyin lezzet durumunu öğrenmek.


Tadını almak: Yaptığı ve yediği bir şeyden lezzet almak.


Tadını çıkarmak: Bir şeyin imkânlarından istediği gibi faydalanmak.


Tadını kaçırmak: Güzel, zevkli bir şeyde aşırılığa kaçıp zevkin, lezzetin kaçmasına neden olmak.


Tadında bırakmak: Güzel bir şeyde aşırılığa kaçmadan onu zevksiz hale getirmemek.


Tahtalı köy: Mezarlık.


Tahtası eksik: Aklında bir noksanlık olan, deli.


Takım taklavat: Bütün parçalarıyla, büsbütün.


Takıp takıştırmak: Özene bezene süslenmek.


Takke düştü kel göründü: Bir ayıbı örten şey ortadan kalktı anlamında.


Takla attırmak: Birine istediğini yaptırmak.


Tam adamını bulmak: Bir şey için en uygun kişiyi bulmak.


Tam takır kuru bakır: İçi bomboş olan şey.


Tam üstüne basmak: Bir şeyde tam isabet etmek, kastedileni söylemek.


Talih kuşu: İyi talih.


Tarihe geçmek: Bir şeyin arz ettiği önemden dolayı unutulmayacak bir nitelik kazanması.


Tarihe karışmak: Unutulmak, hatırlanmaz olmak.


Taş atmak: Birinin zoruna giden onu incitecek söz söylemek.


Taş çatlasa: Ne yapılırsa da mümkün değil.


Taş çıkartmak: Bir kişinin nitelik açısından öteki kişilerden üstün olması.


Taş kesilmek: Çok şaşırıp ne söyleyeceğini bilemez olmak.


Taşa tutmak: Sürekli hücum etmek.


Tası tarağı toplamak: Gitmek üzere aceleyle bütün her şeyi hazırlamak.


Taşı gediğine koymak: Bir sözü en uygun zamanda söylemek.


Taşı sıksa suyunu çıkarmak: Beden olarak çok güçlü kuvvetlidir istediği işte çalışıp geçimini sağlayabilir anlamında.


Taş taş üstünde bırakmamak: Var olanları yerle bir etmek.


Taş yürekli: Hiçbir şeyden etkilenmeyen, acımasız, yüreksiz kimse.


Tatlı su firengi: Batılı gibi davranan Doğulu Hristiyan.


Tatlıya bağlamak: Bir sorunu çözmek, tarafların memnun olması.


Tava gelmek: Kanmak, yumuşamak.


Tava getirmek: Yeterince ısıtmak.


Tavır almak: Herhangi bir durum karşısında nasıl davranacağını şekillendirmek.


Taviz vermek: Bazı isteklerden vazgeçmek.


Tavşan uykusu: Çok hafif, kuşkulu uyku.


Tavına getirmek: Bir şeyi en uygun duruma getirmek.


Tavşana kaç tazıya tut: Birbirlerine karşı olan tarafları çatışmaya kışkırtmak.


Tavşanın suyunu suyu: Bağlantı yapılan iki şey arasında çok çok uzak bir ilgi olduğunu anlatmak için kullanılır.


Tavşan yürekli: Çekingen, ürkek, korkak kimse.


Tazıya dönmek: Çok fazla zayıflamış olmak.


Tebdil gezmek: Tanınmamak için farklı kıyafetler giyip gezmek. Genellikle bir yerleri denetlemek için tebdili kıyafet yapılır.


Tebelleş olmak: Birisine istediğini yaptırıncaya kadar onun yakasını bırakmamak.


Tefe koymak: Herhangi bir kişiyle ilgili alaycı dedikodu etmek.


Tekeline almak: Bir şeye tek başına sahip olmak.


Tekelinde olmak: Bir şeyi elinde tutmak, onun tek sahibi olmak.


Tekerine çomak sokmak: Birinin işini engellemek, düzenini bozmak.


Tekin değil: Bütün insanlardan farklı olarak kendisinde bazı olağanüstü özelliklerin olduğu kabul edilen kimse.


Tek tük: Seyrek olarak.


Telaşa düşmek: Heyecanlanıp işi aceleye getirmek.


Telleyip pullanmak: Farklı farklı şeylerle gayet iyi süslenmek.


Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sürmek: Bir işi tekrar tekrar usandıracak şekilde ortaya sürmek.


Temel atmak: Bir işin en önemli kısmını yapmak.


Temel taşı: Bir şeyin en asli unsuru, en güçlü dayanağı.


Temize çekmek: Oldukça düzensiz olan ve okunaklı olmayan bir yazıyı okunabilir düzgün şekilde yeniden yazmak.


Temize çıkmak: Kişinin bir suçunun olmadığının, masum olduğunun anlaşılması.


Temiz para: Emekle, helal yoldan kazanılan alın teri


Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş: İkisi de kötü, işe yaramayan kimselerdir, birbirinden farkı yoktur.


Tencere dibin kara seninki benden kara: Kusurda, kötülükte sen benden daha kötü bir durumdasın anlamında.


Tencerede pişirip kapağında yemek: Geçimini zar zor sağlamak, mevcutla yetinmek.


Teneşir horozu: Çok zayıf, çelimsiz kişi.


Tepeden bakmak: Birini küçümsemek, kendini ondan üstün görmek, böbürlenmek.


Tepeden tırnağa: Bütünüyle; baştan aşağı.


Tepeden tırnağa süzmek: Çok dikkatli bir şekilde uzun uzun bakmak.


Tepesi atmak: Birdenbire çok öfkelenmek.


Tepesine binmek: Daha güçsüz kimseler üzerinde baskı oluşturmak.


Tepesine çıkarmak: Birini gereğinden fazla şımartmak.


Tepesine dikilmek: Başına dikilmek, duruşuyla birine rahatsızlık vermek.


Tepesinin tası atmak: Birdenbire gereğinden fazla öfkelenmek, sinirlenmek. Ne yapacağını bilemez olmak.


Tepetaklak gitmek: Durumu çabucak kötüleşmek.


Teraziye vurmak: Bir şeyi en ayrıntısına kadar iyice düşünmek.


Ter dökmek: Çok zahmet çekmek.


Tere yağından kıl çeker gibi: Kolayca, hiçbir sorun oluşturmadan.


Teslim bayrağı çekmek: 1. Teslim olmak. 2. Takatsiz kalıp yenilgiyi kabul etmek.


Tepeden inme: Yüksek makamlardan gelen emir ve talimat.


Tepesinde havan dövmek: Üst katlarda yaşayanların alt katlarda yaşayanları gürültü çıkararak rahatsız etmesi.


Tepe tepe kullanmak: Bir eşyayı dikkat etmeden istediği gibi kullanmak.


Tercüman olmak: Başka birinin duygu ve düşüncesini anlatmak.


Tereciye tere satmak: Bir kişiye çok iyi bildiği bir konuda, onun uzmanlık alanında bilgi vermeye çalışmak.


Ters tarafından kalkmak: Her zamankinden farklı davranmak. Asi, huysuz ve olumsuz olmak.


Ters yüz etmek: Altını üste veya içini dışa getirmek.


Ters yüz geri dönmek: İstediğini almadan eli boş dönmek.


Teselli etmek: Birini rahatlatmaya çalışmak.


Teselli bulmak: Kendini rahatlatmaya çalışmak, avunmak.


Teslim bayrağı çekmek: Teslim olmak, yenilgiyi kabullenmek.


Teslim olmak: Mücadele etmekten vazgeçmek.


Teşrif etmek: Bir yeri şereflendirmek, onurlandırmak.


Tetikte olmak: Daima bir şey olacakmış gibi hazır halde durmak.


Tez canlı: Çok sabırsız olan, aceleci kimse.


Tez elden: Derhal, bir an önce, hemen.


Tezgâhı kurmak: İşe başlamak amacıyla bütün araç ve gereçleri hazır hale getirmek.


Tezkeresini eline vermek: Birinin işine son verip onu işten kovmak.


Tıka basa doldurmak: Boş hiçbir yer bırakmamak.


Tıka basa yemek: Rahatsız olacak kadar yemek.


Tıkır tıkır: Düzenli bir şekilde, aksamadan.


Tımarhane kaçkını: Akla sığmayan, delice işler yapan kimse.


Tıngır mıngır: Yavaş ve düzenli bir şekilde.


Tıpış tıpış gitmek: Gitmesi isteğe bağlı olmayan. İstese de istemese de gidecek.


Tıpış tıpış yürümek: İstese de istemese de bir yere kadar yürümek zorunda olan.


Tıraş etmek: Usandıracak şekilde uzun ve gereksiz konuşmak.


Tırnak göstermek: Birini korkutmak, ona gözdağı vermek.


Tırpan atmak: İstenilmeyen kişilerin bir yerdeki görevlerini sonlandırmak.


Tırnak kadar: Çok küçük.


Tıs yok: Sesin hiç olmaması, sessizlik.


Tilki uykusuna yatmak: Uyuyormuş gibi yapıp fırsat kollamak.


Tiye almak: Biriyle alay ederek onunla eğlenmek.


Tohuma kaçmak: Evlenme döneminin geçip kişinin yaşlanmaya başlaması.


Tok evin aç kedisi: Gözü aç, her gördüğü şeyi almak isteyen, ihtiyacı olmadığı halde bir şeye sahiplenmeye çalışma.


Tok gözlü: Mert ve kanaat sahibi olan, mal ve mülkte gözü olmayan.


Tok sözlü: Sözünü çekinmeden, hatır bırakmadan sarf eden kimse.


Tongaya basmak: Tuzağa düşmek, falakaya yakalanmak.


Top atmak: İflas etmek.


Topa tutmak: Bir kimseye çok ağır sözler söylemek.


Toprağa vermek: Ölen birini mezara gömmek.


Toprağı bol olsun: Müslüman olmayan kişilerin ölümü esnasında söylenir.


Topu topu: Hepsi, mevcudun tamamını bir araya getirsen.


Topun ağzında: İlk saldırılacak olan hedef.


Toz kondurmamak: Kusursuz görmek, kusur kabul etmemek.                                     


Toz olmak: Ortadan kayboluvermek, bir yerden uzaklaşmak.


Toz pembe görmek: Her olumsuzlukta dahi güzel bir taraf bulmak. Çok iyimser olmak.


Tozu dumana katmak: Bir karışıklığa, gürültüye sebep olmak, ortalığı birbirine katmak.


Tur atmak: Bir yerden bir yere gidip tekrar eski yere dönmek, dolaşmak.


Turnayı gözünden vurmak: Ele geçen fırsatı kaçırmayarak umulmadık bir kazanç sağlamak.


Turp gibi: Sağlığı oldukça yerinde olan kişi.


Turşu gibi olmak: Çok yorgun, bitkin, güçsüz düşmek.


Turşusu çıkmak: Gereğinden fazla yorulmak.


Turşusunu kurumak: Harcaması gereken bir şeyi elden çıkarmaya bir türlü kıyamamak.


Tut kelin perçeminden: Çok zor bir durumda kurtulmanın imkansız olduğunu anlatmak için kullanılır.


Tuttuğu dal elinde kalmak: Sürekli sırtını verdiği, destek aldığı şeyden artık destek, güç alamamak.


Tutunacak dalı olmamak: Güveneceği, dayanacağı hiç kimsesi olmamak.


Tuttuğunu koparmak: Her istediği işi beceren, elinden iş gelen kimse.


Tuz biber ekmek: Yaptıkları veya söyledikleriyle bir olumsuzluğun, üzüntünün daha da artmasına neden olmak.


Tuz buz etmek: Bir şeyi paramparça olacak şekilde kırmak.


Tuzlayayım da kokma: Desteksiz konuşanlar, düşüncede aldananlar için küçümseme sözü anlamında kullanılır.


Tuzu kuru: Hiçbir şekilde geçim sıkıntısı çekmeyen.


Tükürdüğünü yalamak: Söylediği sözden kendisini küçültmek adına geri adım atmak, ondan dönmek.


Tümen tümen: Oldukça çok olan, pek çok.


Türkü yakmak: Türkü söylemek, belli bir ezgiyle bir şey söylemek.


Türküsünü çağırmak: Birilerini mutlu edecek, onların hoşuna gidecek davranışlarda bulunmak, söz söylemek.


Tütünü tepesinden çıkmak: Çok üzülmek, çok büyük bir acıdan yanıp tutuşmak.


Tüy dikmek: Yolunda gitmeyen bir işin söylenen söz. Yapılan bir davranışla bir şeyin daha da kötü bir duruma gelmesi.


Tüyleri diken diken olmak: Bir, olumsuzluk, korku veya beklenilmeyen olağanüstü bir durumdan derin endişe duymak, sarsılmak.


Tüyü düzmek: Daha önce düzgün olmayan kılık kıyafetini düzeltip, standartların üstünde bir yaşama kavuşur olmak.


DEYİMLER SÖZLÜĞÜ

 A  -  B  -   C  -  Ç  -  D  -  E  -   -    -  H   -  I   -  i  -  k -  l  m  -   -  o  - ö  -   -   r  -  s  -  ş  -  t  -  u  -  ü  -   v  -   y  -   z